Perihan USTA

Yönetim Danışmanı & Eğitim Bilimci Araştırmacı Yazar,Baş Denetçi

Category: Uncategorized (page 8 of 9)

ERMADEN A.Ş,’de ”Pozitif Yönetişim” toplantıları devam ediyor.

Ermaden A.Ş.Kasım ayı bülteninde de  ifade edilen Pozitif   Yönetişim kapsamındaki  interaktif  toplantılar yönetici düzeyindeki katılımlarla devam etmektedir.

ERDEMİR  MADEN İLETİŞİM  BÜLTENİ–KASIM 2011;

Şirketimizden Haberler…
Şirketimizde ・Pozitif Yönetişim・ toplantıarı kapsamında Yönetim Danışmanı  Sn. Perihan USTA  yönetiminde yapılan interaktif toplantıara, Ekim-Kasım  ayında da devam edildi. Yapılan toplantılara Müdür ve Şef düzeyindeki orta kademe yöneticilerimiz katıldı.

http://www.erdemirmaden.com.tr

http://www.erdemirmaden.com.tr/uploaded/file/kasim2011.pdf

PERYÖN,25. AVRUPA İNSAN YÖNETİMİ KONFERANSI”CONVERGENCE- YAKINSAMA ; İNSAN YÖNETİMİNİN KOLAYLAŞTIRICI ROLÜ”

Türkiye Personel Yönetimi Derneği (PERYÖN) önderliğinde 25. Avrupa İnsan Yönetimi Konferansı, 29-30 Eylül’de Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Kongrede,  Avrupa İnsan Yönetimi Derneği (EAPM) ,Dünya İnsan Yönetimi Dernekleri Federasyonu (WFPM) delegeleri  ve 70’ten fazla ulusal insan yönetimi derneğinin 450 binden fazla üyesini temsil eden WFPMA’nın yedi kıtadan temsilcileri stratejik bir beyin fırtınasında  buluştu.
Konferans  katılımcıları,Anadolu’nun folklorik  ritmi ile kucakladı.
Konferans 29 Eylül’de Avrupa İnsan Yönetimi Derneği Başkanı, Duurstede Groep Kurucu ve Başkanı Pieter Haen, PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Selen Kocabaş ve işadamı Cem Boyner’in açılış konuşmalarıyla başladı.
YÖNETİCİLİĞİ ve YARATICILIĞI ile meşhur Cem Boyner ,hayatı boyunca yaşadığı deneyimlerle önerilerini destekleyerek bizlerlere de  gerçekçi bir deneyimi  yaşattı.
 ‘’BEN BİR  FİKİR SATICISIYIM’’oturumunda konuşan Cem Boyner; “Fikirlerimizi,heyecanlarımızı satabildiğimiz kadar varız.
Bazen projelerimizi mükemmel olduğundan emin olduğumuz için satamayabilirsiniz. Harika projelerin
kendi kendini satacağından çok fazla emin olmak, o projenin sahipsiz kalmasına neden olabilir.Olağanüstü bir teklifi, olağanüstü fikirleri kendinizden çok emin olduğunuz için küçük bir hata ile mahvedebilirsiniz.’’dedi.
Oturumunu,“Şampiyonları, takipçileri uçurur!” diyerek, yöneticilerin takipçilerinin liderleri öne çıkardığını ve dolayısıyla daha önemli olduklarının mesajının vererek bitirdi.

EAPM Başkanı Pieter Haen ise açılış konuşmasında, konferansın uluslararası piyasalarda başlayan dalga-
lanmanın çalışma hayatına olacak etkisi ve insan kaynakları yöneticilerinin gelecek dönemde önem vermesi
gereken stratejilerin konuşulması için büyük bir fırsat olduğunu söyleyerek başladı.
Haen,”yangın yerine dönen” diyerek altını çizdiği uluslararası piyasalardaki dalgalanmanın işgücü piyasasında da büyük bir etki yaratacağı uyarısında bulundu. İnsan kaynakları yöneticilerinin bu yaşanan dalgalanmanın istihdam ve şirket çalışanlarına etkisi konusunda çalışmalar yapmaları gerektiğini söyleyen Haen, ayrıca gelecek dönemde Dünya’daki yeni istihdam politikalarının da iyi belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Avrupa’nın 2030 yılına gelindiğinde, büyümesini sürdürmesi için 45 bin yeni istihdama ihtiyacı olacağını, ancak mevcut nüfus artışının bu olanağı sağlamadığını belirten Haen, insan kaynaklarının artık küreselleşen Dünya’da farklı demokratif yapıdaki çalışanları ve yetenekleri nasıl şirketlere getireceği yönünde çalışma yapmaları gerektiğini belirtti.
Konferansın ikinci günü İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Ersin Özince‘nin İstanbul Finans Merkezi konulu konuşması ile katılımcıları bilgilendirdi.
Psikolojinin Indiana Jones`u olarak tanınan Klinik Psikolog Dr.Robert Biswas-Diener “İş yerinde cesur olmak” başlıklı oturumuyla, “Para,Kariyer ve Mutluluk” konusundaki farklı yorumlarını paylaştı.
Konferansın kapanış konuşmasını ise 30 Eylül Cuma günü “İşyerinde Eğlenmenin 301 Yolu” kitabıyla dünyada yeni bir akımı başlatan ünlü danışman yazar Leslie Yerkes yaptı.
Yerkes, pozitif, yüksek performanslı işyeri kültürü ve işyerinde eğlence konularında ileri gelen bir uzman olarak tanınıyor. Leslie Yerkes ‘’Eğlencenin başarılı kültürleri nasıl desteklediğini belirterek,  kurumların eğlenceyi çalışan ve müşteri sadakatini artırmak, bireyleri ve ekipleri motive etmek olarak kullanabilecekleri yönünde yeni bir akım olarak uygulandığını’’ifade etti.

Her yıl olduğu gibi bu yılda sektörün ilgisini çekmeyi başaran PERYÖN ,
Gelecek vizyonlarında  ‘’İNSAN  KAYNAKLARININ  EGO ÇATIŞMALARINI  EN AZA İNDİRGEYİCİ  YÖNETİM VE İLETİŞİM  YÖNTEMLERİ’’  üzerinde yoğunlaşmaları durumunda  sektöre önemli bir katma değer sağlayabilir.

ERMADEN T.A.Ş. 21.YÜZYILDA STRES YÖNETİMİ

Ermaden Tic. A.Ş. Genel Md,Sn.Sedat Orhan, Gn.Md.Yardımcısı Sn.Mustafa Aydın,İnsan Kaynakları Md.Sn.Lerzan Erkan’ın özel olarak yürüttüğü ‘’Stres Yönetimi’’ projesi Mayıs-2011 tarihinde iki haftalık yoğun ve zengin bir programla çalışanlara sunuldu.


Eğitim yaklaşık 150 kişilik Müdür,Şef,Mühendis ,Vardiya Sorumlusu,Formen veMemurlardan oluşan deneyimli kadroya ileri teknoloji teknikleri kullanılarak verildi.
Eğitim sonrası ‘’SÜREÇ İYİLEŞTİRME PROGRAMLARI’’ uygulanarak eğitim ölçümü gerçekleştirilecektir.

NEDEN 21.YÜZYILDA STRES NASIL BAŞARIYA DÖNÜŞÜR?
21.yüzyıl profesyonel iş yaşantısı gittikçe daha nitelikli insan kaynağına yönelmektedir.
Sınırların kalktığı,küresel krizlerle şirketlerin yeniden yapılandığı,farklı coğrafyalar da
keskin bir rekabet gücü ile karşı karşıya kalan ,
‘’SANAYİ,ÜRETİM,HİZMET SEKTÖRÜ’’ çalışanları,
mesleki formasyonlarını ‘’KİŞİSEL GELİŞİM VE BÜTÜNSEL YÖNETİM BECERİLERİ’’
ile entegre etmeleri gerekmektedir.
Bu beceri alanında yer alan ’’STRES YÖNETİMİ’’, çalışanın portföyünde bulunması gereken
önemli bir konu olup vizyoner bir tutum olarak değerlendirilmektedir.
Bu yüzdendir ki,STRES NASIL BAŞARIYA DÖNÜŞÜR? içerikli eğitim,
”BU GÜNÜN ve GELECEĞİN İNSAN GÜCÜ ” gereksinimlerine ”Bireysel & Kurumsal’’
yönetim görüş ve düşünce biçimini güçlendiren ‘’STRES YÖNETİMİ’’ konsepti ile cevap
vermektedir.

Eğitim 16-17-18-20-22-23-24-25-26 Mayıs/2011 Tarihlerinde Erdemir Maden İşletmesi çalışanlarına verilmiştir.
Eğitim I ve II grup olarak özel içerikte planlanarak,
I.Grup:Tüm personel,memur,mühendisler
II.Grup:Müdür,şef ve mühendislere verilmiştir.

Eğitimin katılımcılara  tespit edilen  faydaları;
• Zihinsel gerilim kirliliğini yok edebilme
• Kendi hayatını kendi yönetebilme,bağımlılıklarını kontrol edebilme
• Çalışanların ‘’Bütünsel Performans’’ının arttırılması

Eğitimin kuruma Kazandırdıkları:
• Stres,organizasyon ve yönetim becerilerini geliştirme,şirkete kazanç olarak
dönüşümlerini sağlama
• Çalışanlara hiper rekabet ortamında,doğru karar alabilme yetisinin kazandırılması
• Çalışanların,özgüven ve yeterlilik düzeyini arttırma
• Kurum ‘’Bütünsel Performans’’ının arttırılması

EĞİTİM, İnteraktif yöntemlerle ekip çalışmaları,workshoplar,film,müzik dinletisi ve anket uygulamaları ile gerçekleştirilmiştir.

BİLİŞİM ZİRVESİ-2010,”GELECEK 50 YILDA, GEÇMİŞTEKİ 400 YILDAN DAHA FAZLA DEĞİŞİM BİZİ BEKLİYOR!-KEVIN KELLY

SOSYAL AĞLARDA OLUŞAN YENİ TOPLUM, KENDİ KURALLARINI KENDİ YARATACAK!-CHARLES  LEADBEATER

GELECEĞİN EN İYİ CEO’LARI BUGÜNÜN CIO’LARINDAN OLACAK! ”-DENNIS  ANDERSON’un  mesajları,

2010’DA 10’UNCU YILINI KUTLAYAN BİLİŞİM ZİRVESİ’ne damgasını vurdu.
10. yılını bölgesel olma hedefiyle kutlayan Bilişim Zirvesi’10 “Oyun Yeniden Başlıyor” temasıyla 21’inci yüzyılın ikinci 10 yılını kurguladı.

2010’da 10’uncu yılını kutlayan Bilişim Zirvesi, 4-5 Ekim 2010’da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda,Turkcell’in ana sponsorluğunda gerçekleştirildi.
Bilişim Zirvesi’10, bu yıl Türkiye’nin yanı sıra Orta Doğu, Türk Cumhuriyetleri ve Balkan ülkelerinin siyasi liderlerini, kamu liderleri ve iş adamlarını samimi bir atmosferde ağırladı. “Oyun Yeniden Başlıyor” temasıyla 21’inci yüzyılın ikinci 10 yılını anlatan  Bilişim Zirvesi’10, bölge gündemine küresel bir gelecek stratejisiyle dikkat çekti.
Ulusal ve uluslararası konuk konuşmacılarla bölge nabzının tutulduğu Ana Tema Günü’nde; Dünya için ne var, Ülkem için ne var, Şirketim için ne var Benim için ne var başlıkları tartışıldı.Interpromedya, Bilişim Zirvesi’10’da bölgelerarası katılımla birlikte yaklaşık 6 bin ziyaretçiyi ağırladı.

Oyun Yeniden Başlıyor ana teması çerçevesinde enerjiden çevreye, ekonomiden teknolojiye, siyasetten inovasyona uzanan küresel konular, uzman konuşmacılar tarafından ele alınıp gelecek 10 yılın stratejileri belirlendi.

Dünyanın etkili üç küresel düşünürü Kevin Kelly, Charles Leadbeater ve Dennis Anderson; kuralların değiştiği 21. yüzyılın ikinci 10 yılında, “Oyun Yeniden Başlıyor” temasıyla dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğini  farklı yönlerden ele alarak  anlattılar.

WIRED Dergisi’nin kurucularından ve efsanevi editörü Kevin Kelly, “Düşünür, çevreci ve olağandışı bir filozof. Doğanın tek kişilik bir gücü…” olarak tanımlanıyor.
“Kimse herkes kadar zeki değildir” diyen Kelly’nin “Out of Control: The New Biology of Machines, Social Systems, and the Economic World” kitabı Matrix filmine ilham veren kitaplardan biri olmuştur.Bugün Kelly, yaşamının ana sorusu olan “Yeni teknoloji ortaya çıktığında nasıl düşünmeliyim?” sorusunun yanıtlarını içeren ve ‘What Technology Wants’ adını taşıyan yeni kitabı üzerinde çalışıyor. Bilişim Zirvesi’10’da “Oyun teknolojiyle yeniden başlıyor: Kaçınılmaz geleceğe nasıl daha iyi hazırlanabiliriz?” başlığında konuşan Kevin Kelly, değişen senaryolardaki yeni rolleri ve gelecek 50 yılda, geçmişteki 400 yıldan daha fazla değişimin  bizi beklediğini  anlattı.

New York Times tarafından “Yılın en iyi fikrini üreten kişi” ödülü verilen Charles Leadbeater, Accenture Yönetim Danışmanlığı tarafından “Yönetim alanında dünyanın en büyük düşünürlerden biri” seçildi. Bilişim Zirvesi’10’un iş ortaklarından British Council’ın desteğiyle Türkiye’ye gelen Leadbeater, zirvedeki konuşmasında gelecek yıllarda etkisi her alana yayılacak olan “Bulut kültürü, inovasyon ve kitlesel yaratımın gücü”nü ve sosyal ağlarda oluşan yeni toplumun, kendi kurallarını kendi yaratacağından bahsetti.

Birleşmiş Milletler Bilgi ve İletişim Teknolojileri Gelişimi Küresel Birlik Birimi’nde üst düzey danışman olarak görev yapan Dennis Anderson, sürdürülebilir gelişim, BT teknolojileri,  bilgi politikaları, küresel dijital farklar, insan-bilgisayar etkileşimi, multi medya, yapay zeka, matematik, uzaktan eğitim, yeni medya ve e-reklam konusunda araştırmalar yapıyor. Anderson, Bilişim Zirvesi’10’da “Gelecek 10 yılda CIO’ları neler bekliyor” başlığıyla iş dünyası ve teknolojinin gelecekteki beraberliğini  anlatırken,geleceğin en iyi CEO’ları bugünün CIO’larından olacak! ifadesiyle günümüzün CIO’larına  dikkat  çekmiş  oldu.

Türkiye’ye ilk kez gelecek olan Kaspersky CEO’su Eugene Kaspersky  ise Bilişim Zirvesi’nde “Dijital güvenliğin Geleceği” konulu bir konuşma yaparak birey, kurum ve devletlerin korkulu rüyası haline gelen botnetçilerle nasıl mücadele edileceğini örneklerle anlattı.
Küresel siber suç pazarını geliştiren ana faktörler üzerinde duran Kaspersky, uluslararası toplulukların karşı karşıya  kaldığı zorluk ve tehditleri tek tek sıraladı. Online hizmetlerin network’lerin ve dijital cihazların hızlı evrimleşmesiyle ortaya çıkan olası yan etkiler vurgulayan Eugene Kaspersky, küresel siber suçların çözülmesi ve azaltılmasına yönelik vizyonunu da dinleyicilerle paylaştı.

Türkiye’nin ilk bilgisayar üretim tesisinin kurulma sürecini yöneten, teknolojiden sanata uzanan uzmanlık alanı ve girişimcilikten üst düzey yöneticiliğe uzanan kariyer yolculuğu ile çok yönlü ve renkli bir portre olan Zafer Kurdakul, teknolojinin sosyal hayata ve sanata olan etkileri üzerine araştırma, fikir ve yazılar üretiyor.
1999 yılında İnterpro Grubu’na dahil olan ve şu anda İstanbul Dijital Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Zafer Kurdakul, Bilişim Zirvesi’nde “Geleceğin internetinde düşünen ve karar veren insan”ın beklentileri ve yaklaşımları konusunu ele aldı.
Akışkan,heyecanlı,bütünsel bir yaklaşımla ilgiyle izlenen bir konuşma yapan Zafer Kurdakul’a göre;
‘’Önce fikirler üzerine hızlı reaksiyon veriyor, sonra anlamları ve kapsamları hakkında düşünüyoruz. Teknoloji kullanımının, insan beyninin çalışma düzenini değiştirdiği, bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek. Internet kültürü, büyük ve uzun çalışmaları kırpıp, küçük küçük ürünler halinde satıyor. Müzik albümleri yerine tek şarkılar, filmler yerine kısa videolar, gazete haberleri yerine twitter gönderileri… İnsanlar karar vermeleri gereken durumlarda daha sorgulayıcı ve şüpheci, daha bilgili ve araştırmacı oluyorlar. Ancak bu durumda, söylenti ve dedikoduya da açık oluyorlar. Çok fazla şeyle ilgilenmeli, internetteki bilgilerde doğruyu yanlıştan ayırmamız lazım. Oysa, düşünmek için ayırabildiğimiz zaman her geçen gün giderek azalıyor ‘’ dedi.

Zirvenin yeniliklerinden olan Finansta Bilişim Konferansı’nda son krizde güçlü yapısıyla dikkat çeken Türkiye finans ve bankacılık sistemi ve kriz sonrası dünya finans piyasalarının nasıl büyüdüğüi ve bilişimin bu süreçteki katkıları ele alındı.
Telekom Konferansı’nda; acil durum haberleşmesi, genişbant ve fiber teknolojilerin iş dünyasının büyümesine etkileri, toplumların refahına nasıl katkıda bulunduğu, telekom sektörünün önünü açacak düzenleme ve standardizasyon konuları tartışıldı.
Birey merkezli sağlık uygulamalarının incelendiği E-sağlık/Tele Sağlık Konferansı’nda ise ülkemizdeki hastane bilgi yönetim sistemlerinin standardizasyonu, birlikte çalışabilirlik ilkeleriyle elektronik hasta kaydı, sağlık bilişimiyle hizmet kalitesinin yükseltilmesi konuları ele alındı.

Medyanın dijitalleşme sürecinin ele alındığı Yeni Medya Forumu ile bölge ülkelerin devlet ve kamu yöneticilerinin katıldığı ve başarılı e-devlet uygulamalarının paylaşıldığı Devletlerarası e-Devlet Forumu, Bilişim Zirvesi’10’un dikkat çeken etkinliklerinden biri olurken Savunmada Bilişim Konferansı da  değişen dünyada ülkeler için en önemli güç olan ve kritik önem taşıyan siber dünyada güvenlik, ağ destekli yetenek ve savunma çözümlerinin kamu ve iş dünyasına uyarlanması konuları ile ilgi çekti.

“Doğa İçin Çal” projesinin yapımcı&yönetmeni Fırat Çavaş ve ekibinin canlı performansları ile Flamenko dans şovu zirveye  ayrı bir heyecan katarken gelecek yıllarda yer almalarına dair rezervasyonları şimdiden konuşuluyordu.

13. AVRASYA EKONOMI ZIRVESİ ve ”YENİ NORMAL DÜZEN”

13. AVRASYA EKONOMI ZIRVESİ’ne  T.C.9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ,   ‘’Piyasa,küresel şartları yerine getirebilen bir düzen arıyor ve bu düzene  YENİ NORMAL deniyor’’  ifadesi damgasını vurdu.
Marmara Grubu Vakfı tarafından düzenlenen 13.Avrasya Ekonomi Zirvesi,5-6-7 Mayıs 2010 tarihlerinde  İstanbul’da gerçekleştirildi.
Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Akkan Suver, zirvenin bu yıl 44 ülkenin katılımıyla gerçekleştirildiğini belirtti.
Avrasya’nın adı ile kıymetler sistemi oluşturduğunu ifade eden Suver,
”Nasıl dünkü Avrupa’nın hasım ülkeleri ortak değerler zemininde yeniden bir araya gelmişse,Adriyatik’ten Çin’e kadar uzanan coğrafyanın da yeni bir ortaklık anlayışına yönelmesi gerektiğine inanıyorum” diye konuştu.
Zirvenin açılışında konuşan İstanbul Sanayi Odası  (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, Türkiye ekonomisinin daha iyiye  gittiğini  ifade  ederek, kapasite kullanım  oranlarının arttığını, iç pazarın kısmende olsa  canlanma eğilimine girdiğini,ancak işsizlik sorununun çözülemediğini belirtti.
 
Küçük,küresel krizin etkisiyle Avrasya bölgesindeki  Çin ve Hindistan’ın 21. Yüzyıla  damgasını  vuracağını,Rusya ve Türkiye’nin de bölge de giderek artan bir öneme sahip  olacağını belirtti.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş ise, zirvede yaptığı açılış  konuşmasında,maliyet avantajları, genç nüfus ve kalkınma hızı açısından sunduğu pazar  avantajlarının,21.yy da  Avrasya’yı önemli bir bölge haline getirdiğini belirtti.
Yalçıntaş konuşmasına, Mevlana’nın ”Bir mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey  kaybetmez” özdeyişi ile devam etti ve her biri birer mum olan Avrasya ülkelerinin birbirinin mumunu tutuşturmasıyla, sadece bölgeyi değil tüm dünyayı aydınlatacak büyük bir aydınlığın oluşacağını  söyledi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise düzenini yeniden oluşturmaya çalışan  dünya ekonomisin de  Avrasya bölgesinin öneminin gittikçe arttığını   belirtti.
T.C.9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise küresel rekabet düzenine işaret ederek,bu düzeni ‘’YENİ NORMAL ‘’ olarak  tanımladı ve konuşmasına  şöyle devam etti; Küresel rekabete uyabilen, küresel teknolojiyi kullanabilen ve küresel şartları yerine getirebilen bir düzen aranıyor. Bu düzene ‘’YENİ NORMAL ‘’  deniyor. Dünya yeniden hem finansta, hem ekonomide yeni normali arıyor. Yeni normalin içinde israfa ve bilgisizliğe yer yok.”

Zirvenin genel değerlendirmesi yapılacak olursa;
Açılışın  ilk günü, 2010 yılı ve ötesinde dünyada enerji stratejileri ve beklentileri ile Nabucco 
projesinin, Kafkaslar Ortadoğu ve Orta Asya ekseni ile değerlendirilmesi yapıldı.
Zirvenin ikinci günü ikisi aktüel yedisi eski Cumhurbaşkanları 9. Cumhurbaşkanı Sayın 
Süleyman Demirel’in moderatörlüğünde Baltık’tan Balkanlar’a, Balkanlar’dan Orta Asya’ya
bilge adamlar oturumunda küresel finans krizini, küresel koordinasyon ve bölgesel işbirlikleri
gündeme getirildi.
Aynı gün öğleden sonra gerçekleşen ekonomi ve turizm oturumunda Avrasya bölgesinde üretim, sanayi ve teknoloji planlamasının gerekliliği ile Avrasya’da sağlık turizmi tartışıldı
Zirvenin son günün de  ise, diyalog oturumunda küresel barış ve eşitlik için diyalog üzerine stratejiler ve sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde diyalog arayışları oturumları yapıldı.

9.SANAYİ KONGRESİ/2010 VE BIÇAK SIRTI DENGELER

Türk Sanayinin en büyük  temsilcilerinden biri olan İstanbul Sanayi Odası,
‘‘Sürdürülebilir Rekabet Gücü: Sanayi ve Ekonomide Yapısal Dönüşüm’’ temasıyla 9.kez 7-8 Aralık/2010 tarihlerinde Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşlarını bir araya getirdi. Sanayi Bakanı Nihat Ergün, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve İSO Başkanı Tanıl Küçük tarafından  açılışı gerçekleştirilen ‘’Sanayi Kongresi ve İnovasyon Sergisi’’ne başta KOBİ’ler olmak üzere sanayicilerin, kamu yöneticilerinin, iş dünyası, üniversite ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin geniş  katılımı oldu.
Kongrenin açılışı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve İSO Başkanı Tanıl Küçük tarafından yapıldı.
Organizasyonun açılışında konuşan İSO Başkanı Küçük, ekonomideki olumlu havaya dikkat çekerek sözlerine 2010 Türkiye’sinin resmini çizerek devam etti.
Resmin analizinden çıkan sonuç:
Türkiye 2010’u, büyük olasılıkla, %7-8 civarında bir büyüme ile kapatacak,bu da Avrupa’daki en yüksek büyüme oranı olarak görülmektedir.
İSO Başkanı Küçük,Türkiye’nin  2002’den  2010’a  ve geleceğin ekonomisine dair  analizini yaparken şunlara  işaret ediyordu.(Konuşma içeriği,çok değerli analiz ve stratejik bilgileri içerdiğinden dolayı sizlerle kapsamlı bir şekilde paylaşmak istedim.)
2002-2010 EKONOMİK DENGELER
’’2002 yılında, Türkiye Ekonomisi ağır bir ekonomik krizi henüz geride bırakmıştı. Gelişmelerin yönü hakkında zihinler karışıktı. Ancak  2002’den itibaren ekonomi  hızlı bir toparlanma sürecine girdi.
Küresel ekonomi ile bütünleşme sürecimiz, büyük  ivme kazandı.
Kongrelerimizin çerçevesinin teması Sürdürülebilir Rekabet Gücü idi.
Hem iç hem de dış pazarımızda rekabet mücadelesi vermek zorunda kaldığımız küresel koşullarda, rekabet gücünün devamlılığı büyük önem kazanmıştı.

2002-2007 yılları arasında, küresel ekonomide rüzgarlar,  son derece ılımandı.
2008’de ise, adeta fırtına kopmuş, ılıman iklim yerini  belirsizliklerle dolu, sert koşullara  bırakmıştı.    
Bu yüzden 8. Kongremizi,  belirsizliklerin devam ettiği ancak en kötünün geride bırakıldığı düşünülen, daha sakin bir atmosferde gerçekleştirmiştik.
Nitekim, 2010’da, en azından görünürde, küresel ekonomide taşlar nispeten yerine oturdu,Türkiye ise  krizden çıkış sürecinde dikkat çekici başarı gösteren bir kaç ülkeden biri oldu.
2009’daki %4,7’lik küçülmenin ardından, 2010’da kayıplarımızı telafi ettiğimiz gibi, artıya da geçmiş olacağız ki, bu, ayrıca önemli bir gelişme.
Esasen, 2010’da tüm dünya ekonomisi için büyüme öngörülüyor ve büyüme rakamlar olumlu olsa da, 2008-2009’daki fırtınaya kıyasla  daha rahat nefes alınsa da, küresel ekonomide belirsizlikler henüz sona ermiş değil ve uzun bir süre sona erecek gibi de görünmüyor.

KÜRESEL KRİZ
Küresel krizin akabinde,  nerede hata yapıldığı sorgulanmış;
Kontrollü ve kurallı küreselleşme talepleri daha yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı.
Ancak, bugün gelinen nokta itibarıyla, küresel sistemde, restorasyon eğiliminin çok güçlü olmadığını, aksine, yeni belirsizliklere kapı aralayan gelişmelerin ortaya çıktığını görmekteyiz.
Küresel kriz,  kalıcı etkiler bırakarak yoluna devam ediyor.
Küresel krizin iktisat tarihi açısından bir Milat sayılacağı, kriz öncesi ve sonrasının,  birbirinden oldukça farklı,  iki dünya olacağı ortada.
Kriz, finansal kriz olarak başlamıştı, akabinde reel sektöre sıçradı, şimdi ise, bir borç krizine dönüşmüş durumda.
Avrupa, aşırı borçlanma ve yüksek kamu açıkları sorunu ile karşı karşıya.
Atlantik’in diğer yakasında, ise sorunlar, dolar basarak çözülmeye çalışılıyor.
Çin’in döviz rezervlerini nasıl konumlandıracağı ise, herkesin merak konusu.
Rezervlerinin büyük bölümünü dolarda tutan Çin’in, bu noktada  yapacağı bir tercih değişikliği, hem doları, hem Çin’in elindeki varlıkları, hem de tüm küresel dengeleri alt üst etme riskini taşıyor.

 

KÜRESEL EKONOMİNİN İKİ DEV ÜLKESİ
Dünya, küresel ekonominin iki dev ülkesi arasında, karşılıklı bağımlılık temelinde yürüyen,  bu tuhaf dengeyi dikkatle takip ediyor.Batı’dan Doğu’ya doğru güç kayması, küresel krizin önümüze koyduğu en önemli gerçeklerden biri olarak karşımıza çıkmıştı.
Dünya, kendini öncelikle ekonomide belli eden, ama  güçlü siyasal, sosyal ve stratejik sonuçları da beraberinde getireceği bariz olan,  bir değişim ve dönüşüm sürecinin arifesinde.
Esasen dünya yakın tarihte benzer dönemleri yaşadı.
Birinci Dünya Savaşı döneminde, hem ekonomik hem siyasi süper güç İngiltere idi.
1945 sonrasından günümüze ise, mutlak egemen Amerika idi,Amerikan değerleri idi.Şimdi bu dengeden de çatırtı sesleri geliyor…
Parmaklar çoktandır süper gücün en kuvvetli adaylarından,en azından ortaklarından biri olarak Çin’i işaret ediyor. 

“ÇİN DÜNYAYI YÖNETİNCE” 
“Çin Dünyayı Yönetince”  adlı kitabın yazarı, Martin Jacques, içinde bulunduğumuz dönemi,
 “Şimdi, henüz bebeklik döneminde olan ve dünyayı değiştirmesi beklenen tarihi bir sürece tanıklık ediyoruz.Batı tanımı altında toplanan gelişmiş dünya, gelişen dünya tarafından kızağa çekiliyor” diyerek yorumluyor.
 
BATININ HAKİMİYETİ
Batı’nın,Avrupa ile başlayıp, Amerika ile devam eden, iki yüz yıllık hakimiyeti çatırdıyor.
Bu çatırdıyı Avrupa’nın içinden sesler de ifade ediyor.
Ünlü fransız Sosyolog Alaın Touraıne, “Avrupa’nın çocukları artık zengin ülkelerde yaşamayacak “ tespitini yapıyor.
Touraın’ın küresel ekonomiye yönelik tespiti de çok dikkat çekici. 
Touraine, “Küreselleşme sonucu ekonomi etki edilebilir olmaktan çıktı, kontrol edilemiyor, reforme edilemiyor. Ekonomi artık bütün devletlerin hatta  ABD gibi en güçlülerin bile üzerinde bir dünya. Sonuç olarak, ekonominin toplumdan ayrıştığı bir dünyada yaşıyoruz” diyor.
Evet, küresel ekonomide,  hassas dengeler üzerinde gidiyoruz.

GÜÇ KAYBEDENLER VE GÜÇ KAZANANLAR
Güç kaybedenler ve güç kazananlar arasında, uzlaşmaz çelişkiler ortaya çıkabiliyor.
Krizi tedavi için uygulanan politikalar yan etkiler doğurabiliyor ve tüm bunlar  küresel ekonominin gündemine kur savaşları, yüksek enflasyon ve korumacı politikalara dönüş gibi başlıkları taşıyor.
Diğer taraftan,  işsizlik ve istihdam, tüm ülkeler için kalıcı ve baş edilmesi giderek zorlaşan bir sorun haline geliyor.
IMF başkanı Strauss-Kahn’ın, küresel kriz nedeniyle 30 milyon kişinin işini kaybettiğini ve bu sayının önümüzdeki yıllarda 400 milyona ulaşabileceğini söylemesi ve yeni küreselleşme çerçevesinde birinci önceliği istihdam, ikinci önceliği istihdam ve  üçüncü önceliği de istihdam olarak tespit etmesi çok önemli ve dikkate değerdi.

GÜÇ  KAYMASI
Yakın tarihe baktığımızda, güç kayması, yüksek işsizlik ve korumacılık dönemlerine savaşların eşlik ettiğini görüyoruz.İklim değişikliği başta olmak üzere, ekolojik dengenin bozulması ve çevre kirliliği tüm insanlığı tehdit ediyor.
Su kaynaklarımız giderek azalıyor.
Karbon salınımı, atmosferi tahrip etmeye devam ediyor.
Bu konuda dikkatli olmaz, gereken önlemleri almaz isek, gezegenimizi tehdit eden iklim değişikliği riski,ekonomideki dengeleri, siyaseti, her şeyi gölgede bırakacak, anlamsız kılacak sonuçlar doğurabilir.
Tarihin deyim yerindeyse, bıçak sırtı dengeler üzerinde ilerleyen, belirsizlikler içeren bir dönemindeyiz. Devam eden bu süreç, hiş kuşkusuz ki, sanayiyi ve üretim pratiklerini, tüketici davranışlarını, çalışma yaşamını da etkileyecek, değiştirecek ve dönüştürecektir.
Türkiye, bölgesine ve çevre ülkelere yönelik olarak izlediği aktif politika ve yüksek ekonomik potansiyeli ile tüm dünyada dikkat çekiyor, giderek daha çok gündeme geliyor.
Türk özel sektörü olarak, çevre ülkelerle ticaret ve işbirliğimizi geliştirecek bu adımları önemli buluyor, destekliyor ve artarak devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.
ÜLKEMİZİN KRİZDEN ÇIKIŞ SÜRECİ VE HÜKÜMET DESTEĞİ
Ülkemiz, krizden çıkış sürecinde dikkat çekici bir başarı ortaya koymuş, ekonomide çok önemli bir zemin kazanılmıştır.Bu başarıda sanayi sektörümüzdeki üretim artışının önemli katkısı vardır.
Esasen gösterilen başarı,Türk Sanayinin ve Türk Ekonomi Yönetiminin, krizlerle mücadele de kazandığı deneyimin  bir göstergesidir. Kriz sürecinde, sanayicimiz üretimini, ihracatını, istihdamını korumak ve artırmak için tüm imkanlarını zorlamış,hükümet ve ekonomi yönetimimiz de, uyguladığı politikalar ve yapılan düzenlemeler ile sanayimizin mücadelesine destek verme gayreti içinde olmuştur.Son dönemde,Kobilerimize yönelik finansal destek paketi başta olmak üzere, atılan adımlar olumlu ve ümit vericidir.
Diğer taraftan, krize karşı mücadelede elde edilen başarının yanında, ekonomimizde aksayan bazı tarafların da olduğu bir gerçektir.
Kriz öncesi dönemde olduğu gibi, kriz sonrasında da, ithalatımız yine ihracatımızdan hızlı artmış,
Bu da dış ticaret açığı ve cari açığın çok yüksek oranlarda artmasına yol açmıştır. 
Yılın on ayındaki dış ticaret verilerini incelediğimizde, bir başka nokta daha dikkatimizi çekmekte.
Bu dönemdeki, 147,8 milyar dolarlık ithalatımızın, 106 milyar dolarlık kısmını, enerji dahil, ara malı ithalatı oluştururken,aynı dönemdeki ihracatımız, 92,7 milyar dolardır.Dolayısıyle yılın on ayındaki ihracatımız, üretim yapmak için ihtiyaç duyduğumuz ara malı ithalatını karşılamaya yetmemiştir.
Kanaatimizce bir diğer önemli zafiyet, iç tasarruf oranımızın düşüklüğüdür.
2010 yılında, iç tasarrufların milli gelire oranı, gelişmekte olan ülkeler grubu için %33 seviyesinde iken, Türkiye’de bu oranın  %12,6 gibi düşük bir seviyede gerçekleşmesi beklenmekte  ve iç tasarrufumuz düşük olunca, büyümek için yatırım yapabilmek için dış kaynağa bağımlılık kaçınılmaz hale geliyor.Aşırı doz sıcak para riski, daimi bir tehdit olarak gündemde kalıyor.
Küresel ekonominin, içinden geçtiğimiz bu kritik döneminde, zayıf yönlerimizi güçlendirmek her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda.
Bu noktada özellikle hükümet ve ekonomi yönetimine ama, özel sektör olarak bizlere de önemli görevler düşüyor. ‘’
Bu çok değerli analizini kongrede bizlerle paylaşan İSO Başkanı Sn.Tanıl Küçük’e teşekkürler ediyor bu alandaki çalışmalarını destekliyoruz.

İNSAN KAYNAKLARI ZİRVESİ/ 14-15 NİSAN 2010, Management Centre Türkiye

Nasıl  kimlik  yaratacaksınız  ve  sizin  bu eşsiz  kimliğiniz  nasıl  daha fazla  değer  yaratabilir?
BE BOLD
BE  BRAVE
BE  BRILLANT
Daha  cesur olun,daha cesaretli olun,daha  parlak  olun….
21.Yüz yıl  iş dünyasında sürdürülebilir  başarı elde  etmemizi sağlayacak  yol  haritasının anahtar  noktaları.
Işte bu  anahtar  noktaları,İnsan Kaynakları Zirvesi 2010’na  damgasını  vurdu.

Management Centre Türkiye tarafından gerçekleştirilen ‘’İnsan Kaynakları Zirvesi 2010 ‘’ dünya çapında birer otorite sayılan yabancı konuşmacılarının yanı sıra Türkiye’den de önemli isimleri ağırladı.
 “Bir şey değişecek, her şey değişecek: Kimliğinle değer yarat” temasıyla kimlik ve değer yaratma üzerine kurgulanan bu yıl ki zirvede liderlik, değişim konularına ve Türkiye’den başarı örneklerine geniş çapta  yer verildi.
Türkiye’nin yanı sıra Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinden gelen iki binden fazla katılımcının izlediği, 14-15 Nisan 2010’da Lütfi Kırdar’da gerçekleştirilen İnsan Kaynakları Zirvesi 2010’da, 70’in üzerinde konuşmacı yer aldı.

Konferans Başkanı Peter Fisk, açılış konuşmasında bu yılki temanın geçen yılki zirvenin devamı niteliğinde olduğunu belirtirken, “Geçen yıl İK’nın etkisine odaklanırken bu yıl bu etkinin nasıl gerçekleşeceği üzerinde durduk. İK profesyonellerinin daha yüksek performans sergilemeleri için bir yol haritası sunmayı hedefledik” dedi.
 
Zirve’nin ana konuşmacılarından Norm Smallwood, “Liderlik Şifresi” başlıklı konuşmasıyla etkin liderliğin ve güçlü bir liderlik kültürünün oluşumu için gerekli temel özellikleri anlattı.
“Liderlik Kodu” kavramına değinen Smallwood, “Liderlik kodu bulabildiğimiz tüm liderlik teorilerinden oluşturduğumuz bir sentez. Etkili liderler temelde kişisel yetkinliklere sahiptir, ancak aynı zamanda geleceğe yönelik bir bakış açısıyla strateji oluşturmayı da bilirler. Her biri birer uygulamacıdır ve uygulama konusunda üstlerine yoktur; çalışanları ve yeni nesli oluşturan insan sermayesi geliştiricilerini bir araya getirmeyi bilen yöneticilerdir” dedi. Işığı Arayanların Karanlık Yanı (The Dark Side of the Light Chasers), Manevi Boşanma (Spiritual Divorce) ve Neden İyi İnsanlar Kötü Şeyler Yapar (Why Good People Do Bad Things) kitaplarının yazarı Debbie Ford “Gölge Etkisi Nasıl İşler?” oturumuyla dikkat çekti. New York Times gazetesinin çok satanlar listesinde 1 numaraya kadar yükselen ve Gölge Etkisi filminin yapımcısı Debbie Ford,  İnsan Kaynakları Zirvesi 2010’daki konuşmasında karşımızdaki engellerin suçlusunun, bizden cesaretimizi, yaratıcılığımızı ve rüyalarımızı çalan gölgelerimiz; daha önce reddetmiş olduğumuz yanlarımız olduğunu anlattı. Debbie Ford’a göre, onaylamadığımız ya da korktuğumuz yanlarımızdan oluşan gölgemiz, bizi amaçlarımıza erişmekten ve arzuladığımız başarı ve yeterlik düzeyine gelmekten alıkoyuyor. Ona ışık tutup kucak açtığımızda ise en iyi müttefikimiz yine gölge olarak kendimize özgü gücümüzü açığa çıkarıyor, tutkumuzla dehamızın zincirlerini kırıyor, başkalarını ve dünyayı görme şeklimizi değiştiriyor.
Debbie  Ford’un sunumuyla  ilgili  geniş bir analiz çalışmamı sizlerle ilerde  paylaşmaya  çalışacağım.
Profesyonel uzmanlık  alanıma giren bu  konuyu  sizlerle  daha derin bir  şekilde  paylaşmak istememin nedeni,’’Gölgelerimizin’’  hayatımızın  şekillenmesinde rol  alması  ve  başarılı  bir gelecek  yaratabilmemizin  önünü  açan motor  kavramlardan  biri  olmasından dolayıdır.
Gölgelerimizle  tanışarak,daha  değerli bir  kimlik yaratabiliriz  öyle  değil mi?

Management Centre Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Alper Utku,
‘’Geçmişinle  işin bitse de,geçmişinin  seninle  işi bitmedi,geçmişin hayaletleri hep yanımızda,Yaşamda  başımıza  ne geldiği önemli  değil, nasıl  deneyimlediğimiz  önemlidir ‘’ifadelerinin   yer  aldığı, üç  boyutlu  görsel sunumuyla kongreye  ayrı  bir heyecan kattı.

Kendisini  her zaman zevkle dinlemeye  çalıştığım, Sn.Prf.Dr.Kemal  Sayar ise,
akıl  ve  duyguyu yanyana getirmeye çalışarak,’’Aklın bilmediği kalbin  bazı  sebepleri  var’’ ifadesiyle bizleri  derin  bir  içsel  yolculuğa  götürdü.

Linda Holbeche son kitabı “HR Leadership”e dayanarak İK liderliğini örneklerle paylaşırken, kültür ve liderlik danışmanı Devdutt Pattanaik, “İnsan Kimliğinin Mitolojisi” adlı oturumuyla insanın kimlik ihtiyacını ve modern organizasyonlarla ilişkisini sorguladı. Nick Holley’in krizin insan kaynaklarına etkisini ele alırken, Oxford Liderlik Akademisi Öğretim Üyesi Bernd Papenkort, yeni dünya düzeninde 21’nci yüzyılda insan kaynaklarının nasıl bir kimlikle değer yaratacağına odaklandı.
Finansbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Ömer Aras, Management Centre Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Alper Utku, CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Birand, Avrupa’nın en etkin koçlarından David Clutterbuck, Management Centre Europe Araştırma ve Geliştirme Direktörü Karen Lindquist, klinik psikoterapist ve kurumsal danışman Bill Critchley gibi ünlü isimler ve Liderler Kahvesi katılımcıları İnsan Kaynakları Zirvesi 2010’un diğer önemli konuşmacıları arasında yer aldı.

Zirve , “Bir şey değişecek, her şey değişecek: Kimliğinle değer yarat” temasını işleyerek,  dünyanın önde gelen iş düşünürlerinin oturumlaryla, Türkiye’den gerçek başarı hikâyeleri, sektör dinamiklerinin tartışıldığı workshoplar, en yeni yaklaşımlar,tecrübeler ve de bilgi paylaşımlarıyla gerçekten zihinlerde anlamlı  bir yol haritasının çizilmesinin yolunu açtı.

Unutmamalıyız ki,hepimiz  kutsalız  ve  değerliyiz,ancak bu  kimlikten   hareketle  dünyaya değerli hizmetler  sunabiliriz.
Ve sunduğumuz  bu  değerli hizmetlerin ‘’KELEBEK  ETKİSİ’’ ile Şirketimizin,ailemizin,ülkemizin dolayısı ile dünyamızın   daha yaşamaya değer hale  gelmesinin  ‘’Öncü Liderleri’’  olabiliriz. 

 

PERYÖN,18. ULUSAL İNSAN YÖNETİMİ KONGRESİ’NDE İNSAN ODAKLI YAKLAŞIM VURGULANDI.

Avrupa’nın 2’nci en büyük kongresi olan PERYÖN Ulusal İnsan Yönetimi Kongresi’nin bu yıl 18’ncisi gerçekleşti. 12–13 Ekim tarihlerinde Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen kongrenin açılışını,Peryön Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Selen Kocabaş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer DİNÇER, ilk gün oturumlarının açılışını ise iş dünyasının liderlerinden Ali SABANCI yaptı.

İnsan yönetimi konusunda Türkiye’nin ilk ve tek referans kaynağı PERYÖN, bu yıl gerçekleştirdiği   18. Ulusal İnsan Yönetimi Kongresi’nde kültürün insan yönetimini etkileyen her boyutu ele alındı. Uzmanlar ve uygulamacılar, toplum kültüründen, kurum kültürüne kadar kültürün beraberinde getirdikleri, kültür çatışmaları, kültürel farklılıkların yönetilmesi, yeni iletişim araçlarıyla kültür yaratılması, efsanevi kültür örnekleri ve daha fazlası katılımcılarla paylaşıldı. Özel sektör, sivil toplum kuruluşları, kamu yöneticileri ve çalışanları, akademisyenler, danışmanlar ve öğrencileri bir araya getiren 18. Ulusal İnsan Yönetimi Kongresi’ne bu yıl 2000’i aşkın kişi katıldı.

Sn.Selen Kocabaş açılış konuşmasında katılımcıları 18.yy’la götürerek bir zaman yolculuğu yaptırarak sözlerine şöyle devam etti.
‘’Ünlü düşünür Kant, muazzam bilgisine karşın nasıl öğrenileceğini değil, nasıl düşünüleceğini öğretmek için emek harcamış 18. yy en önemli filozoflarından biri. Kant’ın  zamanla ilişkisi ilginç bir filozof. Günü mükemmel bir İsviçre saati gibi dakik yaşıyor. Her sabah saat 4.55’de uyanıp çalışmaya başlıyor. Saat 7.00’de sınıfına gidip ders veriyor.Saat 9.00’da çalışma odasına dönüyor. 12.45’ e kadar çalışıyor. 12.45 onun için öğle yemeği ve  bir kadeh şarap içme zamanı. Öğle yemeğinden sonra Linden  Allee üzerinde yürüyüşe çıkıyor .O, yürüyüşe çıktığında saat kulesinin görevlisi saatini kuruyor . Ve şehirdeki tüm insanlar da saatlerini kuleye göre ayarlarlar. Ya da Kant’a göre mi demeliydim? Kant’ın saati şehrin saati olur. Ya da acaba Kant da saatini kuleye göre ayarlıyor olabilir miydi? Buradan biraz zamanın göreceliğine değinmek istiyorum. Einstein’dan öğrendiğimiz gibi kızgın bir ateş üzerindeki 30 dakika ile kızıl saçlı bir güzelin yanındaki 30 dakika birbirinden farklı.  Peki zamanı zaman yapan nedir?  Gerçekten her şeyin ilacı mıdır ? Kaybettiğimiz bir saniyeyi bile geri getiremeyeceğinizi unutmayın…. Hani hep yakalamaya çalıştığımız zaman var ya?Zamanı  zaman yapan insanın hafızası ve kıyaslama yeteneğini olabilir mi? Örneğin bir cisme vurdum ses çıktı, bir süre sonra aynı cisme tekrar vurdum ve yine ses çıktı. 1. ses ile 2. ses arasında bir süre olduğunu düşünürüm ve buna zaman derim.  Oysa 2. sesi duyduğumda 1. ses sadece benim hafızamda olan bir bilgidir.Hafızamda olanla yaşadığım anda olan bilgiyi kıyaslayarak zaman algısını elde ederim.
30 yaş örneği… Bir insanın ben otuz yaşındayım demesinin sebebi ne olabilir? Beyninde söz konusu otuz yıla ait bilgiler birikmemiş olsa bu zaman dilimini düşünebilir mi? Yoksa sadece anla mı muhatap olur? Tekrarlayalım zamanı algılayabilmemiz için an da hafıza da çok önemli. Kültürü dünden şimdiye şimdiden geleceğe taşıyan da işte bu hafızadır.’’

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer DİNÇER konuşmasında;
‘’Çalışma yaşamındaki ciddi bir katılaşma vardır bu nu ortadan kaldıramazsanız dünya ile rekabet edemezseniz.Dünya ile rekabet edebilmek için katılığı ortadan kaldıran,esnekliği  sağlayan bir yapı olmalı.
Katı,hiyerarşik,bürokratik ortamlar insanı demotive eder’’ diyerek
İŞ ODAKLI YAKLAŞIM YERİNE  ,İNSAN ODAKLI YAKLAŞIMI KOYUN dedi.

Sn.Ali Sabancı katılımcılığı öne koyan sunumunda dile getirdiği başarı hikayesi oldukça etkileyici ve takdire şayan idi.Şirketinde  çalışanların yeni doğan kız çocuklarının isimlerinin uçaklara verilmesi Sn.Ali Sabancı’nın liderlik yaklaşımının bir göstergesi gibiydi.
Kongrenin  önemli sunumlarından biri de Sn.İdil Türkmenoğlu’nun ele aldığı ‘’POZİTİF YÖNETİM KÜLTÜRÜ’’ idi.
1991’den beri benimde ele aldığım bu konunun sektörlerde bir kültür olarak yayılması ve benimsenmesi  önemli bir gelişme olarak görülmektedir.
Dr. Marilyn Atkinson, 21. Yüzyıl Liderleri için Koçluk Yaklaşımı ile Yönetim konulu oturumda kültürün liderlikle ilişkisini ele aldı. İş Kültürümüz Açısından Ne Kadar Avrupalıyız konulu oturumda Çağlayan Çalışkan ve Yrd. Doç. Dr. Aslı Deniz Helvacıoğlu iş kültürünü incelediler. Örgütsel Kültür Yaratmada Şifre ve Semboller konulu panelde Hakan Şenbilir, Zeynep Derya Levent ve Necati Özdoğan deneyimlerini paylaştılar. Tebeşirden Dijitale: Kurumsal Gelişimde Teknolojinin Rolü konulu oturumda Banu İşci Sezen ve Aslı Taş geçmişi ve günümüzü karşılaştırdılar. İdil Türkmenoğlu, Son Dönemlerin En Moda Tutumu : Pozitif Yönetim Kültür hakkında bilgi verdi. Dr. Zafer İnkaya ve Dr. Baran Sel Atçı, kurumların maddi olmayan değerlerinin önemini Strateji Masasında İK’nın Yeri konulu panelde paylaştı. İşveren Markası Nedir? sorusunun cevabını Chafic Abillama paylaştı. Dr. John Mcgurk, Sürdürülebilir Kurumsal Başarı Kültürünü Nasıl Yaratırız konulu panelde gelecekle ilgili püf noktasını paylaştı. Facebook, Twitter, Bloglar… Teknoloji ve İnsan Kaynakları Yönetimi konulu panelde İhsan Özçıtak ve Tankut Sur yeni iletişim alanlarının kullanımı hakkında bilgi verdi.

19. KALİTE KONGRESİ ve ‘’DOING BOTH’’

“KÜRESEL İLKELER  SÖZLEŞMESİ” ve “YÖNETİM KADININ HAKKIDIR”

Açılımı ile iki önemli harekete LİDERLİK yapan KALDER,19. KALİTE KONGRESİ’NDE “Yenileşim Yönetimi”ni tartıştı.

Bu yıl 8-10 Kasım 2010 tarihlerinde İstanbul, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen kongre’de “Yenileşim Yönetimi” konusu farklı yönleriyle değerlendirilerek, konunun uzmanları tarafından tartışıldı.

Kongrede, Cisco Systems Küresel Operasyonlar Strateji ve Planlama Başkan Yardımcısı Inder Sidhu, The Innovation Resources’un başkanı ve aynı zamanda uluslar arası düzeyde tanınmış bir yenileşim uzmanı olan Robert B. Tucker’da sanayideki zengin birikimlerini aktardılar.

Bu yıl 20.yılını kutlayan KALDER,19.Kalite Kongre’’sinde ,INDER SIDHU’nun’’ ‘’DOING BOTH’’ ilkesi ile gündeme damgasını vurdu.INDER SIDHU 09 Kasım 2010 tarihinde Cisco’nun yenileşim stratejilerinin yanı sıra başarılı şirketlerin bir şeyi kazanmak için diğer şeylerden vazgeçme durumundan nasıl sakındıklarını ve bunun yerine ikisini de gerçekleştirerek nasıl büyük değerler kazandıklarını,‘’DOING BOTH’’ İlkesi kapsamında ayrıntılı bir şekilde  dile getirdi.

ROBERT TUCKER ise,“Sıradışı Sonuçlar ve Sürdürülebilirlik İçin İnovasyon” adlı sunumda;uzun araştırmalarına dayanarak, dünyanın en yenilikçi şirketlerinin perde arkasına ilginç bir gezi düzenledi.

Kongre,8 Kasım tarihinde KalDer Yönetim Kurulu Başk.Hamdi Doğan’ın yaptığı açılış konuşmasıyla başladı.
‘’ Bir STK olarak  günceli yitirmeden,gündemde kalarak   yirmi yılı geride bırakmak aslında başlı başına takdir edilmesi gereken bir performansdır”diyen Sn.Hamdi  Doğan konuşmasına Kalder’in liderlik çalışmalarına ve ülkemizin gelecekteki ekonomik verilerine değinerek sözlerine şöyle devam etti;
”KalDer  son yıllarda iki büyük harekete de liderlik etmiştir.Bunlar “Küresel İlkeler  Sözleşmesi” ve “Yönetim Kadının Hakkıdır” açılımıdır.KalDer günceli yakalamada öncü olma ve stratejik işbirlikleri görevini   zamanında ve doğru uygulamıştır. BM insani gelişim sıralamasında ülkemize yakışır bir sıraya gelene kadar ,KALDER  olarak bu açılımların ardında durmaya kararlıyız.
19.Kalite Kongresi’nin bu yıl ki ana teması  “Yenileşim Yönetimi “olarak belirlendi.
Neden yenileşim? Öncelikle dünyanın 17. büyük ekonomisi olan ülkemiz ekonomik büyüklükte 2023 de ilk 10’da yer almayı hedefliyor.Bu önemli hedefe karşın Türkiye BM insani gelişim endeksinde 155 ülke arasında 126.sırada bulunuyor.Uluslararası rekabet endeksinde ise 133 ülke arasında 61.sıradayız.
Böylesi büyük hedeflere ulaşılabilmesi ve sürdürülebilir başarının yakalanması için ekonominin ve sosyal göstergelerin elekten geçirilmesi ve sorunlu olanların öncelikle ele alınması gerekmektedir. Ekonomideki büyüme,yeni bir araç ihtiyacını gündeme getirmektedir.
YENİLEŞİM bu kaldıracın adıdır.
Artık günümüzde maliyet tek başına bir rekabet belirleyicisi  faktör olmaktan çıkmıştır.Hatta teknoloji ve kalite  pek çok  kuruluşun erişebildiği  standart haline gelmiştir.Ülkeler  artık üretim faktörü odaklı, verimlilik odaklı,yenileşim odaklı diye gruplamaktadırlar.Tahmin edeceğiniz gibi kişi başı MG 17.000USD üstü ülkeler  yenileşim odaklı ülkelerdir.WEF raporuna göre Türkiye yenileşim sıralamasında 69.sıradadır. Türkiye verimlilik ile yenileşim arası geçiş sürecinde olarak değerlendirilmektedir.
Türk ekonomisi ve işletmeler katma değeri yüksek ürün ve hizmetleri geliştirmek durumundadır.Bu gün ihracatımızın sadece %5,1 i yüksek teknolojili üründür.AB ülkelerinin  ortalaması ise%21,5 dur.Türkiye tonlarca üreterek gelişmede özlenen boyutu yakalama da sıkıntı çekecektir.Yenileşim bizim gibi genç ve dinamik ülkeler için bir fırsattır.Yenileşim büyük, küçük işletme farkı olmaksızın başarıya bizi taşıyacak bir yöntemdir.Yapılan bir araştırmaya göre, Amerika da  şirketlerin cirosunun %75 inin son bir kaç yıldır piyasaya var olmayan ürün ve hizmetlerden oluştuğu saptanmıştır.
Yenileşim Finlandiya da Nokia.Kore de Samsung markası ile başarılı sıçrama örnekleri gördüğümüz kayda değer gelişmelerdir.Finlandiya da  fert başına MG 1985 yılında 10.470  USD ‘den  2004 te 29.000 USD ye  çıkmıştır.En büyük etkilerinden biride istihdam üzerindeki olumlu etkisidir.1990 yılında %20 olan işsizlik oranı 20 yılda eritilmiştir.
Yenileşim  ille de buluş  yapmak değildir. Süreçte bir iyileşme,üründe değişik bir çeşitlendirme,hizmet’te önemli bir değişim istenen gelişimi yaratabilir.Teknolojiyi iyi kullanan bir  ülke olmak bize elbette avantaj sağlar ama, işin doğrusu teknolojiyi  yaratanlar arasına girmektir.
Yenileşim kapasitesinin,bilimsel araştırma kurumu,bilim adamı ve mühendis sayısının, Patent  sayısının arttırılması,entellektül sermayenin korunması,Ar Ge’ye yapılan şirket  harcamalarının arttırılması ve diğer başlıklar ele alınarak geliştirilmek durumundadır.
KalDer 19. Kalite Kongresi’nde yine en önemli uzmanları,uygulayıcıları,bilim adamlarını sizlerle buluşturuyor.
Beklentimiz Kelebek Etkisi yaratmaktır.9-10 Kasım da Kongre merkezindeki yoğunlaşmanın tüm işletmelerimize yayılması ve ülkemizde fırtına olmasa da güçlü  bir rüzgarın esmesidir.
“Yenileşim Türkiye’nin Önceliği Olmalıdır” ama  önce,  ekonomi ülkenin önceliği olmalıdır. Çağrımız her bireye,her işletmeyedir.
Gelecek yıl kongremizin ana teması “Kalite Farkı Yaratır/Farkı Kalite Yaratır” olarak belirlenmiş,olup 29-30 Kasım 2011 de 20. Kalite Kongremizde yeniden ve yenilenmiş olarak  buluşmayı umuyoruz.’’
Daha sonra söz alan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Tayfun Bayazıt ise yaptığı konuşmada;” Yirminci yüzyılın sonlarında iş dünyasında öne çıkan kavramlar kalite, inovasyon ve sürdürülebilir büyüme oldu. Artık ekonomik büyümeden bahsederken mevcut kaynakları tüketmeden, gelecek nesillere yüksek yaşam standardı sunabilecek bir büyümeden bahsediyoruz. İstikrarlı, rekabetçi ve sürdürülebilir bir ekonomi için de bilime, teknolojik gelişime ve inovasyona dayalı bir büyüme şart. Başarılı bir inovasyon sürecinin, yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesiyle yeni piyasalara ivme-hareketlilik kazandırdığı ve girişimler için büyüme imkânları yarattığı genel kabul gören bir gerçek.  İnovasyon bundan 20-30 sene öncesinde şirketlerin laboratuarlarında Ar-Ge odaklı yeni ürün geliştirmeyle bağdaştırılırken, bugün artık laboratuarlardan dışarı çıkmış, pek çok aktörün dahil olduğu bir kavram haline gelmiştir… Örneğin artık inovasyon deyince, üretici ve müşteri kavramları değişerek, bu iki taraf “ortak” haline gelmektedir. Hatta artık şirketler, yenilikçi ürünler için rakipleriyle dahi ortak olup proje geliştirebiliyor”dedi.

 

 

”ALTIN YAKALILAR”

21.YY.ŞİRKETLERİN  BÜTÜNSEL YÖNETİMİNDE, BİREYSEL VE KURUMSAL,BECERİ & YETENEKLERİN  GELİŞTİRİLMESİ, 
Sınırların kalktığı,küresel krizlerle şirketlerin yeniden yapılandığı,farklı  coğrafyalar da keskin bir rekabet gücü ile karşı karşıya kalan ‘’Teknoloji,sanayi  ve bu ileri teknoloji ile bütünleşen sektör ‘’ çalışanları,  mesleki  formasyonlarını  kişisel gelişim alanındaki ‘’Yetenek ve yönetsel becerileri  ‘’ ile  bütünleştirmek zorundadırlar.

Dünyamız   son yıllarda  yaşanan finansal ve ekonomik krizlerle yeni bir döneme girmiştir.
‘’YENİ BİR  KÜRESELLEŞME  ’’ olarak adlandırabileceğimiz   21.yüzyılın bu dönemi,
tüm profesyonel çalışanlarını baş döndürücü bir hızla  yeni bir değişime  zorlamaktadır.

Bu değişim,profesyonel  çalışanlarını mesleki formasyonlarının yanında,
 ‘’KİŞİSEL GELİŞİM VE BÜTÜNSEL YÖNETİM’’  alanında da  becerilerini geliştirmeye ve yeniden yapılandırmaya zorlamaktadır.
Bugün dünyanın en büyük ekonomilerinden olan Çin ve Japonya bilindiği üzere I.Dünya savaşından sonra sol beyin üzerine kurulu ekonomi ile yükseldiler, sağ  beyin entegrasyonu ile bugünün başarısına ulaştılar.
Bu yüzdendir ki,21.yüzyıl başarılı şirketleri de sağ ve sol beyin entegrasyonuna dayanan  bir faaliyet sistemi ile ‘’BÜTÜNSEL YÖNETİM BECERİLERİNİ’’  ön planda tutmaya  çalışmaktadırlar.
25 yılı aşan   sanayi,teknoloji,üretim ve hizmet sektörlerinde yönetici olarak çalışmalarım beni şu yoruma götürmektedir;
Bugün teknolojinin ‘’ALTIN ÇAĞI’’ yaşanırken ‘’ALTIN YAKALILAR’’,’’Bütünsel yönetim becerileriyle’’ sanki bu çağdan adını almaktadır. 

Peki nedir  bu   ‘’BÜTÜNSEL YÖNETİM’’  becerileri, yapılanmaları  ve  ne gibi olanaklar sağlar?
21. yüzyıl şirketlerinin stratejilerini incelediğimizde,bu  şirketlerin  hedeflerinde olması  gereken;
‘’Hedef  ve  Bütünsel Performans Odaklı,
Bilişim  sistemlerini,iş süreçlerine  göre  rekabet avantajı oluşturarak kullanan,
Rekabet  için sosyal sermaye  gücüne önem veren,
Yenilikçiliği öne çıkaran,
Kavram  Çağı  ve Organizasyonel  Duyu Sistemleri Odaklı,
Pozitif yönetişim ve çalışanın şirkete   değer  katması,
Çağımızın  gereksinimi  olabilecek futuristik yaklaşımların izlenmesi,vs….

Şirket rekabet avantajlarından biri olan sosyal sermaye güçlerinin bu çağda daha  bir önem kazandığı  düşünülürse,  çalışanlara  ‘’ALTIN  YAKALI  OLMA  BECERİLERİNİN ‘’ kazandırılması da  bu stratejilere eklenmesi gereken önemli  bir  konsepttir.
  
Günümüzde, bilişim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak,
Bilgi  çağının yeni uzmanları  olan ‘ALTIN YAKALI’ tanımı,
21. yy profesyoneli olarak,
Teknolojiyi  çok iyi    kullanım  becerileri  ile  literatüre geçmiştir.
Ancak  bu becerilerin yanında,’’Kişisel  Gelişim ve Bütünsel Yönetim Becerileri’’ ile de  yönetimde farklılık yaratmaları  kaçınılmazdır. 
Çünkü  bu beceriler,  böylesine agresif  bir küresel kriz ortamında,
Artık  bir   ihtiyaç değil  bir zorunluluktur.
Nasıl bir zorunluluk?
Küresel iş piyasasında var olabilme zorunluluğudur.

Bu yüzden,
Şirketimizin  ve işimizin küresel  yakın geleceğinde,
Varacağımız  noktayı  tasarlarken, ‘’ALTI  ANAHTAR GELİŞMEYİ ‘’de göz önünde bulundurmalyız.

1-GELECEĞİN  PROFESYONELLERİ  KİMLER   OLACAK  VE  TERCİH   EDİLEN   BECERİLER
    NEDEN   ALTIN   YAKALILAR?
  
2-21 YÜZYIL  PROFESYONELİNİN  KİŞİSEL  VE KURUMSAL   GELİŞİM    BECERİLERİ,  ” BÜTÜNSEL   YÖNETİM”

GELECEĞİN  YETENEK SAVAŞLARINDA  FARKI  YARATABİLME ve
YÖNETİMLERDE  ADRENALİN  DENGESİ  OLUŞTURMA; FLIGHT OR FIGHT

3- REKABET  İÇİN  NEDEN  SOSYAL   SERMAYE  GÜCÜ
4- ORGANİZASYONDA  KÜLTÜREL   ENTROPİLER
  VE ŞİRKETLERİN CAZİP BİR İŞ YERİ  MERKEZİ  OLABİLME ZORUNLULUĞU

5-21.  YÜZ YILDA  İŞ  YÖNETİMİNDE,  AKLIN  YENİ  SIRLARI
    1-İŞ  YAŞAMI  DEHLİZ  ÇAĞIN DAMI ?
     2-İŞ  YAŞAMI  LABİRENT  ÇAĞIN DAMI?
6-YÖNETİMDE  FÜTÜRİST  YAKLAŞIMLAR VE  GELECEK  BEKLENTİLERİ

Tüm bu gelişmelerin konseptinde,
Çağımızda Teknoloji yoğun üretimden  bireysel  üretime geçilmesi,
Krizin giderek derinleşmesi,işi gerçekleştirme ve sorun  çözümünde  klasik yaklaşımlardan ziyade  ’’Bütünsel Yönetim’’anlayışının geçerlilik kazanması,
2013   yılına kadar bir insan beyninin hesaplama yeteneğini aşan ‘’SÜPER  BİLGİSAYARLARIN ‘’ oluşturulacağı gerçekleri ,
Teknolojiye özel bir ivme kazandırmanın yanı sıra,
ALTIN  YAKALILAR’’ tanımını da  daha  ön plana çekmekte ve zorunlu kılmaktadır.

Bu yüzdendir ki,
Küresel ve agresif rekabet ortamında,bilgi  teknolojilerinin    daha   yoğun   kullanımı  ve  ‘’Altın  Yakalılara’’yapılacak  yatırımlarla,şirketler  rekabet  için   ‘’Sosyal  Sermaye  Güç  ve Sürdürülebilir Performans’’larına  ivme kazandıracak, gelecekte var olabilme  mücadelelerine  daha seri bir şekilde  güç katabileceklerdir.

Older posts Newer posts

© 2024 Perihan USTA

Theme by Anders NorenUp ↑